*Fehmi Koru
Türkiye günlerdir Suriye’nin kuzeyindeki YPG/PYD hedeflerini vuruyor. Son günlerde Suriye’ye bir başka hedef daha katıldı: Irak… İki komşu ülkenin Türkiye’ye yakın topraklarında yuvalanan teröristlere yönelik hava harekatı hiç durmaksızın devam ediyor…
Irak ile ülkemiz arasında bu tür harekatlar için bir ön anlaşma var, bu yüzden daha önce de oraya dönük bu yoğunlukta operasyonlar yapıldığı biliniyor. Ancak iç-savaş sürdüğü için otorite boşluğu yaşanan Suriye’de, Türkiye’nin daha önce kendi çizdiği ilgi sınırları dışındaki bölgelere karşı girişilen bu yoğunluktaki operasyonu bir yenilik sayılabilir…
Operasyon bölgesinde ABD himayesinde olduğu bilinen militanlar bulunuyor…
Nitekim, ilk gün, bir Amerikan F-16 uçağının Türkiye’ye ait silahlı insansız bir hava aracını (SİHA) düşürdüğü duyuldu.
Duyuran da Amerika’nın bölgedeki komutanları…
Ankara’dan, bölgedeki bütün güçlere, operasyon sahasındaki varlıklarını çekmeleri yönünde uyarıda bulunulduğu biliniyor…
Uluslararası ajanslar da, Ankara’nın verdiği etkisiz hale getirilenler sayısını doğrulayan haberler vermekteler…
Sürdürülen askeri harekat o terörist saldırısına bir cevap. Yetkililer, bu harekatla, ülkeye yönelik tehdidi ortadan kaldırmanın amaçlandığını bildiriyorlar.
Harekatta havadan dövülen hedeflerin, Türkiye’nin birlik ve dirliğine tehdit oluşturan PKK ve onunla ilintili yerel güçlere -YPG/PYD’ye- ait olduğu daha ilk günden açıklandı. PKK’yı bölgeye dışarıdan gelmiş ABD de ‘terör örgütü’ olarak görüyor. [Putin Rusya’sı ise PKK’ya Moskova’da bir temsilcilik açma izni bile verdi.]
Aynı ABD, Türkiye’nin ‘‘PKK’dan farksız’’ olarak gördüğü YPG/PYD’ye ve militanlarına PKK’dan farklı davranıyor. Yalnızca sözde de kalmıyor bu farklı muamele, ABD, askerleriyle YPG/PYD militanlarının eğitilmesini sağladığı gibi, ağır-hafif demeden silahlanmasına da katkıda bulunuyor.
Gerçek bu iken, kendi askerlerinin de bulunduğu bölgedeki YPG/PYD militanlarına karşı girişilen Türkiye’nin askeri harekatına, ABD’den, tam destek verdiği söylenemese de, doğru dürüst bir karşı çıkış da gelmedi.
Washington Türkiye’nin kendisini savunma hakkı bulunduğuna dair açıklama yaptı.
Düşürülen SİHA için özür dilenmedi belki ama benzer bir olayın bir kez daha yaşanmayacağı yönünde güçlü sinyal alındığı söylenebilir.
Üzerinde dikkatle durulması gereken bir tuhaf durum bu.
ABD bölge insanının beklentilerini kabarttıktan ve bulundukları ülkeler yönetimlerine karşı mücadelelerine başlangıçta destek verdikten bir süre sonra, geçmişte de, tavır değişikliğine gidebilmişti.
En bilinen çarpıcı örnek, Molla Mustafa Barzani liderliğindeki kalkışmanın (1969-1975) arkasındaki güç olan ABD’nin, İran üzerinden her türlü desteği vermekteyken, birden bire kendini kenara çekmesi sonrası, Saddam Hüseyin’in başındaki Irak’la Şah’ın İran’ı arasında Cezayir’de imzalanan anlaşma ile İran’ın karşı cepheye geçmesidir.
İsyan harekatı çöküvermişti.
Hayal kırıklığı içerisindeki Mustafa Barzani hastalığının son günlerini ABD’nin başkentinde geçirdi ve orada hayata veda etti (1979).
Dönemi soruşturan resmi Pike Komisyonu, isyanın destekçisi CIA’nin -bunu ABD olarak anlayabiliriz- Saddam’ı devirmek için Irak’ı zayıflatmak amacıyla Kürt güçlerini desteklediği, yoksa Barzani’nin niyetlerinin gerçekleşmesiyle ilgisi bulunmadığı sonucuna varmıştı.
Geçmişte ihanet eden yine pekala ihanet edebilir.
Acaba bu defa da böyle bir durum mu söz konusu?
Yoksa, Washington ‘tavşana kaç, tazıya tut’ oyunuyla başka bir amaç mı güdüyor?
Pek çok muhtemel senaryo aklıma geliyor da, hiçbiri bölge insanı ve Türkiye’nin lehine değil.
Bu sebeple de çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum.
Bu yazı, Fehmi Koru’nun kişisel bloğundan alınmıştır.